18 Mayıs 2007 Cuma

ILK BAKIŞ BEYNİMİZİN KARAR MEKANİZMASINI NASIL ETKİLiYOR?

Nöroloji uzmanları, bir kez 'not'unu verdikten sonra çok inatçı olabilen beynimizin işleyiş sistemini aydınlatmaya çalışıyor.
Herhangi bir mekana girdiğinizi düşünün. Bir tren kompartımanı, restoran ya da doktorunuzun bekleme salonu olabilir. Girer girmez, göz ucuyla içerideki insanları süzersiniz değil mi? Hiçbirini tanımadığınız halde, saniyeler içinde herbiri için zihninizde bir izlenim oluşur. Köşedeki adam naziktir, kadın titiz, delikanlı ise sinirli. Fakat sadece cinsiyet, ten rengi, boy, ağırlık, yaş gibi fiziksel niteliklerini görebildiğiniz halde, hangisini sevebileceğinizi ve hangisinden uzak durmanız gerektiğini anlar gibi olursunuz.Psikolojik araştırmalar, tanışmalarda ilk 5 ile 7 saniyenin belirleyici olduğunu gösteriyor (hatta bazen sadece 3 saniye bile yeterli!). Sonraki 5 (ya da 3) saniyede bu izlenimi değiştirme şansınız yüzde 50. Yani topu topu 15 saniyede, karşımızdakinin dost mu, düşman mı olduğuna karar veriyoruz.
İnsan beyninin bu denli hızlı çıkarımlarda bulunması, şaşırtıcı olduğu kadar yanıltıcıdır da.

Beynimizin ilk bakışta yetersiz ve eksik bilgilerle oluşturduğu izlenim, birisi hakkındaki fikrimizi, bir daha değişmeyecek şekilde belirleyebilir. İlerleyen süreçte karşımızdaki kişinin sözleri ya da davranışları, tam aksi yönde olsa da. Bu tarz sosyal öngörülerde bulunurken elimizdeki en önemli veri kaynağı ise, yaşamımız boyunca edindiğimiz deneyimler ve düşünce kalıplarından başka birşey değil.Sosyal algımızı kapatmanın bir yolu yoktur; o her zaman aktiftir. Kime aşık olacağımızdan tutun, sigortamızı kime yaptıracağımıza kadar her konuda kararlarımızı o belirler. Bu karar, genellikle ilk izlenimle verilir. Peki neden kimi insanlara ilk anda kanımız kaynarken, kimilerine güvenmekte zorlanırız? Kimden hoşlanacağımıza karar verme sürecimiz, düşünüldüğü kadar açık değil.
Yaklaşık Yirmi yıl önce, Boston Massachusetts Üniversitesi'nden psikolog S. Michael Kalick'in yaptığı bir deney, genellikle kendimizinkine benzeyen yüzleri, giyimleri ve vücut tiplerini beğendiğimizi ortaya çıkardı. Öte yandan, güzelliğin de bizi etkilediği anlaşılıyor. Özellikle karşı cinsi değerlendirirken, pürüzsüz bir cilt, bakımlı dişler, canlı saçlar ve orantılı bir fizik, karışımızdakine ısınmamızı kolaylaştırıyor.İşin ilginç tarafı, düşünme fırsatı bulduğunda beynimizin fazla mükemmel olanlar karşısında bir güvensizlik, hatta kıskançlık ve aşağılık kompleksi duyması. Örneğin bazı adli vakalarda, kötü niyetlerini gerçekleştirmek için güzelliğini kullananlara, daha ağır cezalar verildiği biliniyor.

YÜZÜ ÇEKİCİ KILAN NEDİR?
Güzellik görecelidir. Ama yine de psikoloji alanında yapılan çalışmalar, insanların ilk kez gördükleri yüzlerde beğendikleri belli başlı özellikleri belirlemiş durumda. Bir yüzü 'çekici' kılan bir çok etken var.
Fazla asimetrik yüzler genellikle rahatsız edici bulunuyor; fazla simetrik yüzler de sıkıcı izlenimi veriyor. Yüzü çekici kılan ise, hatlardaki küçük sapmalar. Genelde kulaklar ile göz, burun ve dudaklar arasında belli bir mesafe bulunması, çıkık elmacık kemikleri ve küçük burun, çekici bulunan özellikler.
Erkeklerde belirgin çene beğenilirken, iri gözlerle dolgun dudakların da kadınları daha güzel kıldığı düşünülüyor.Erkeklere göre çocuksu hatlara sahip, yani küçük burunlu ve çıkık alınlı kadınlar daha güzel. 'Bebek yüz” hipotezi'nin sınanması için yapılan deneylerin çoğundaki gönüllüler beyaz ırktan olsa da, araştırmacılar bazı genellemelere ulaşmış durumda. Onlara göre bebek yüz, erkeklerde koruma içgüdüsünü kabartıyor veya daha genç bir kadının daha doğurgan olacağı mesajını, bilinçaltına yolluyor.
Öte yandan, cinsler arasında da beğeniler değişkenlik gösteriyor. Örneğin erkekler, çıkık elmacık kemikleri ve dolgun dudaklara sahip kadınlara cinsel çekim duyuyorlar. Ancak, bu özelliklerin kadınları nasıl etkilediği bilinmiyor.

İLK İZLENİM ZOR DEĞİŞİYOR
Londra üniversitesi Nöroloji Enstitüsü'nden Tania Singer ve Joel S. Winston'ın yaptığı bir deneysırasında, deneklere çeşitli insan portreleri gösterilmiş ve kimi yüzlerin, anında beynimizin duygu merkezi olan 'amigdal' bölümünü alarma geçirdiği ve 'Bu kişi güvenilir değil' sinyali verdiği belirlenmiş. Daha sonra deneklere, bu kişinin bir takım iyi nitelikleri anlatılmaya çalışsa dahi, çok az deney ilk izleniminin değiştiğini ifade etmiş.Gözdeki optik sinirlerden iletilen görsel sinyaller, beynin iki ayrı bölgesine aktarılıyor: önbeyin ve amigdal. Her iki bölge de gördüklerimizi değerlendiriyor, ancak farklı yollardan.
Amigdal, saliselerle ölçülebilen bir zaman dilimi içinde, karşımızdaki kişinin dost mu, düşman mı olduğuna karar veriyor. Önbeyin ancak bundan sonra devreye giriyor ve amigdalin verdiği kararın etkisi altında, bu kez bilinçli olarak görsel verileri değerlendiriyor.Amigdalin beyinde bir tür tehlike çanı görevi üstlenerek, bizi potansiyel tehlikelere karşı uyardığı, kaçmak ya da savaşmak için tetiklediği de biliniyor.

KADINLARIN SEZGİLERİ DAHA GÜÇLÜ
Amigdal ne kadar aktif olursa, duygu yoğunluğumuz o kadar artıyor ve mantık yürütme kapasitemiz azalıyor. O zaman kararlarımız, akılcı değerlendirmelerden çok, sezgisel yaklaşımların ürünü haline geliyor.Kadınların, başkalarının karakterini erkeklerden daha iyi tahlil edebildiği ve empati yeteneklerinin daha güçlü olduğu biliniyor. Kadınlar, içgüdüleriyle karar almaya ve olasılıkla amigdalin yönlendirdiği ani tepkiler göstermeye daha yatkınlar. Ayrıca, beyindeki dil merkezlerin erkeklerden daha çok başvurdukları için, kendilerini daha iyi ifade ediyorlar ve başka insanlarla daha kısa sürede duygusal yakınlaşmalar kurabiliyorlar.Pek çok nöroloji uzmanlarına göre, 'sosyal algı bölgeleri' beynin sol tarafında yer alıyor ve diğer insanları tanımamızı sağlıyor. Beynin sol yarımküresinin fetüslerde, kız bebeklerde ve küçük kızlarda daha hızlı geliştiğini ve bu durumun, yaşam boyunca dil ve sosyal zeka bakımından üstünlük sağladığı belirtiliyor.Kadınların, başkalarının 'sevilebilir' olup olmadığına karar verirken, koku alma yetilerinden de daha fazla yararlandığı anlaşılıyor.